3 Aralık 2013 Salı

Eziliyorummmmm

Biri 13 diğeri 2,5 yaşında iki çocuğum var. Yani anlıyacağınız biri ergenlikte diğeri iki yaş sendromunda. Büyük olan erkek. Bazen çok güzel anlaşıyoruz, sohbet ediyoruz, gülüyoruz. Bazen ne de söylesem ters anlıyor. Bozulan bilgisayardan, kaybolan eşyalarına kadar herşeyden beni sorumlu tutuyor. Sürekli kavga, gürültü. Boğulacak gibi oluyorum. Karşındaki anlamayınca sen ne söylesen boş, konumlarındayım. Susup oturuyorum. Şu sıralar Anılardaki Aşklar (Çocukluğun ve Gençliği Psikoseksüel Tarihi) adlı bir kitap okuyorum. Dün bir cümleyi okurken tamam dedim işte bu bizim durumumza tam olarak uyuyor. Ergenlik çağlarındaki çocuklar genellikle de erkek çocukları anneyle çatışma halinde olurlarmış. Bunun nedeni de Oedipus Kompleksiymiş. Bu kompleksin ne olduğunu genelde bilmeyen yoktur. Bu kompleks bu yaşlarda daha bir ağır basarmış ki gençte bu duygulardan uzaklaşmak maksadıyla karşıdaki kişiye (yani anneye) nefret dolu davranışlar sergilermiş. Yani bizde bir sorun yokmuş. Oh ne rahatladım ne... Ne olacak şimdi. Ergenlik 24 yaşına kadar sürüyor. Ben daha kaç yıl dayanırım bilemiyorum.
Gelelim bizim küçük hanıma. O da ayrı  bir hikaye. Ben ak desem o kara diyor. Kıyafet konusu ise ayrı bir dert. Onu anlatmaya sayfalar yetmez. İlk ergenlik dedikleri dönemde yani. Sabah gözünü açar açmaz odama gidelim oyuncak oynayalım, boya yapalım. Eve adımımızı atar atmaz yine aynı şeyler. Kesinlikle başka bir işle uğraşmamı istemiyor. İşim var dediğimde 'kimse benimle oynamıyor, hiç arkadaşım yok' diye şikayetler. Bütün gün kreşte oynadıkları sayılmıyor tabii. Dur kızım, tamam kızım... dinleyen kim. Bu sabah yine kıyafet sorunu kapıdan adımımızı atana kadar sürdü. En son artık ağlamazsan akşam sana bir sürprizim var diye susturabildim. Çocuğa rüşvet vermek evet bazen işe yarıyor işte. Napıyım. Bu stresin üzerine bir de arabayı geri geri çıkarırken arkada sessiz sakin park halinde duran arabaya vurmam tuz biber oldu. Çocuklarını okula götürürken beni gören site sakinlerine rezil olmam da bal kaymak... Araba kullanmak üzerine biriktirdiğim tüm özgüvenler bir kaç saniye içinde ayaklarımın ucundan akıp gitti.
Bugün iş yerinde bir arkadaşla çocuklar üzerine sohbet ederken sadece bir çocuk düşündüğünü iki çocuklu ailelerde çocukların birinin mutlaka ezildiğini söyledi. Şöyle bir düşündüm de bizim evde ezilen tek kişi kesinlikle benim. Eziliyorumm.

21 Kasım 2013 Perşembe

ANLIYOR

Bu sabah ve her sabah 
bir gul getirip birakiyor masamin üstüne. 
Sormuyorum onemsemiyorum gülün varlığını. 
Yoksa  güle de mi kirginsin diyor. 
Hem sesi titriyor hem Üzgün bakıyor.
Bir güllük mesafe var aramızda.  
Aşamiyorum. 
Anlıyor.

(Yazarını animsayamadim)

20 Kasım 2013 Çarşamba

Asyam Büyüyor

Merhaba
Evet aylar sonra yeniden yazmaya basladim. Bu blog senin icin günlük olsun istemistim. Ama kendi sıkıntılarım o kadar ağır bastı ki devam ettiremedim. ama yeniden baslamak istiyorum. Gecen zaman icinde hem fiziksel hem bilissel olarak oldukca buyuk ilerleme  gosterdin. Artik kendini cok daha rahat ifade ediyorsun. Kelime haznen cok gelisti. Bunda okulunda etkisi cok fazla tabi. Ekim ayinin sonunda okulunu degistirdik. Agbinle ayni okula gidiyorsun. Seni o kucuk kresten alarak hem kendimiz hem de senin icin en iyisini yaptigimizi dusunuyorum. Orada mutsuz oldugun cok netti. Sen pek fazla belli edemesende ben bir anne olarak cok iyi hissediyordum.Yeni okulunda mutlu oldugun her halinden belli oluyor. Bu da beni cok rahatlatiyor.
Tek sorunumuz iki yas sendromu dedikleri su bana cektirdigin cin iskenceleri. Dibine kadar yasiyoruz birlikte. Aciktiginda ve uykun geldiginde ozellikle. Ve zamanki zamansiz kiyafet krizlerin. Sabah uyanir uyanmaz ben bunu giymiycem diye basliyorsun. Elbise disinda hic bir kiyafeti begendiremiyorum. Onu da her elbise degil tabi. Her sabah once kiyafet secimi basliyor. Babanla tiyatro oynuyoruz adeta sana begendirmek icin. Binbir dille sectigin giysiyi tam giymisken ve cikma uzereyken ani bir kararla vazgecebiliyorsun. Hadi onu hallettik diyelim bu sefer ayakkabi fasli basliyor. O bitiyor tam kapidan disari adimimizi atmak uzereyken ben bu tokayi takmiycam deyip firlatip atiyorsun. Yani anliyacagin bizi denemek icin elinde oldukca cok yol var. Benimse butun bunlarla basedecek sadece sabrim ve sonsuz sevgim var. Bazen ne kadar sabirli olduguma benn bile sasiriyorum. (Okuyana  not. Ne kizmak ne bagirmak care degil boyle durumlarda. Bu olayi daha fazla krize sokar malesef. Yapilacak tek yol dikkatini farkli bir noktaya cekmek. belki bir sarki belki bir masal.Sonucta gecici bir donem bu. Aksi davranislarda bulunmak cocugun ilerki yillarda daha sinirli olmasina yol acabilir.)
Yarin devam edicem. Seni cok seviyorum kucuk tatli balkabagim.

16 Temmuz 2013 Salı

Şu Sıralar...

İlk kez bir Zülfü Livaneli romanı okudum. Serenad. Romanın kurgusu çok profesyonel gelmese de anlattığı olayların gerçekliği beni gerçekten büyüledi. Tarihte yaşanmış gerçek olaylar her zaman ilgimi çekmiştir. Çok yakın bir tarihte böylesi insanı derinden yaralayan olayların olması ve bizim (en azından benim) bilmemem, çok üzücü. Bu kitaptan sonra yakın tarihte dünya genelinde olan katliamları araştırmaya başladım. Bildiğim ve bilmediğim. İnsanın kanını donduracak nitelikte
olaylar. Özellikle Çin tarihinde bir katliam var ki, insan denen varlığın şiddette gelebileceği son sınırlar denilebilir. Nanking Katliamı... Japonların Çin'de gerçekleştirdiği tecavüz odaklı bu akıl almaz işkenceler, binlerce kişinin hayatını kaybetmesine neden olmuş.
Biraz araştırınca her ülkenin tarihinde böyle utanç verici olayların olduğunu görüyorsunuz. Hangi ülke bizde kesinlikle olmadı olmaz diyebilir. Bizim ülkemiz de dahil kim masum bu konuda. Daha bir kaç sene öncesi Çorum'da yaşanan alevi katliamını okuyunca da çok etkilendim. 50'den fazla insanın bir hiç uğruna öldürülmeleri. Ya da en yakın tarihte "Madımak Olayı". Liseyi henüz bitirmiştik. İki arkadaşımla Kuşadasında tatildeydik. Tarih 2 Temmuz. Sivas'ta bir otelin yakılması ve 35 kişinin ölümü. Nasıl bir vahşettir bu. O gün orada benim yaşımda gencecik insanlar vardı. Nasıl açıklanabilir sonraki nesillere? Tarih kitaplarında nasıl anlatılacak?
Şu sıralar kafayı bu katliamlara taktım anlayacağınız. Neden ve nasıl? Kafam cevabını bulamadığım sorularla çok meşgul.

28 Mayıs 2013 Salı

Öyle Ağırım ki Kendime...







Bazenler böyle oluyorum. Ağır, çok ağır... Kaldıramıyorum kendimi. Hani bıraksalar saatlerce kalkmasam olduğum yerden. Bir çuval misali... Ben beni kaldıramıyorum. Elim kolum ağırlaşıyor. Sızlıyor her yanım. En başta yüreğim. Bu yürek değil mi insanı bazen bir kuşa bazen ağır bir yüke çeviren. Yüreğim dolu bir bulut misali boşalacak yer arıyor. Tüm zehrini kusacak bir kaynak. Gittikçe daha ağırlaşıyor. Kaldıramıyorum, küçücük yüreğimi. Nasıl bu kadar doldu? Ne zaman? Ne yapsam olmuyor. Ağırım kendime, çok ağır...

23 Mayıs 2013 Perşembe

Ben bayıldım bunlara...











Kırılan saksıları artık atmıyoruz. Ben çok sevdim bunları en kısa zamana yapmak istiyorum... Merak ederseniz bu siteden....

http://www.cosascositasycosotasconmesh.com/2013/05/jardines-pequenos-en-maceteros-rotos.html?utm_source=feedburner&utm_medium=feed&utm_campaign=Feed%3A+cosascositasycosotasconmesh%2FBwnE+%28.%29

22 Mayıs 2013 Çarşamba

TV'siz Üç Hafta

Evet yanlış anlamadınız televizyonsuz geçen üçüncü haftamızı doldurmuş bulunuyoruz. Nasıl mı oldu? Bizim evde elektrikli eşyalar durup dururken bozuluyorlar. Bilmiyorum belki birçok evde oluyordur ama bizde daha fazla oluyor. Belki de kullanmayla alakalı. Uydu alıcımız da alalı henüz bir yıl bile olmadan ara ara sorunlar çıkarmaya başladı. Evde bu tarz eşyaların tamirinden anlayan tek kişi ben olduğum için bir şekilde tamir ediyordum. Son olarak üç hafta kadar önce bir kanalda sesi kısık olarak kaldı ve kalış o kalış... Belki biraz incelesem yapardım ama hiç uğraşmadım. Çünkü eşimin dizilerinden oğlanın survivorundan artık bıkkınlık geldi. Ben de tv izlemeyi severim. Ama film belgesel tarzı programları... Bir grup insanın saçma sapan yarışmalarda kendilerini parçalamalarını haftanın üç günü seyretmek bana göre değil. Bu yüzden hiç tınmadım. iyi de oldu. Oğlanın 3. sınavları başladı. Dersini çalışıyor tak yatıyor. En azından akşam oldu mu ailece bir kaç kelime sohbet ediyoruz. Ve tv sesi olmadan ev daha huzurlu. Yataktan bile daha dinlenmiş kalktığımızı düşünüyorum.
Daha ne kadar bu şekilde gider bilmiyorum. Sonuçta en azından gündemi takip etmek için bir ihtiyaç, çünkü her gün gazete okuyacak vakti bulamayabiliyorsunuz. Ama şimdilik ailecek TV'siz olmaktan mutluyuz.