19 Şubat 2013 Salı

Yağmur, Ayrılık, Hüzün...

Bugün Ankara yağmurlu. Toprak canlanmış. Yeşilin en güzel tonuna bürünmüş. İnce ince sessiz sakin yağan yağmurla ayrı bir parlıyor. Hava kapalı Ankara grisine boyanmış. Ama yerler sanki ayrı bir güneşle aydınlanıyor gibi berrak.
Saatlerce seyredebilirim. ama içim buruk, huzursuz. Bebeğim ne çok ağladı. Allahım yanlış mı yapıyorum. Anne lütfen deyişin kulaklarımda. Alıp gelsem, öpsem, koklasam geçti kızım bir daha hiç ayrılmayacağız desem... Biraz daha büyük olsan bu kadar dert etmiycem. ama daha çok küçüksün bebeğim. Atlatır mıyız bunu da dersin. Biter mi bu korkular. Sana zarar vermesin. Hala ağlıyor musun arasam mı? ama onlara da güvenmiyorum. Ne diyecekler hala ağlıyor mu? Bir güvenebilsem. Şöyle uzaktan mutlu olduğunu bir görebilsem.
Dayanamadım aradım. Uzaktan bir eeee, e eee sesi geliyordu. Sen olduğunu söylediler. Mutsuz muydun ne? Allahtan yarım gün yoksa nasıl dayanırım sensizliğe.
Bu yağmurlu günler de geçecek bebeğim elbet güneş parlayıp çiçekler açacak...

offff off

Bugün kreş maceramızın ikinci günüydü. Küçük kelebeğim dün hiç bir şeyden habersiz mutlu bir şekilde gitti. Babası ve ben müdürle konuşurken diğer çocuklarla oynamaya gitti. Uzaktan onu seyrettik biraz şaşkın ama çok mutlu görünüyordu. O da bizi gördü, güldü.. Eve çok mutlu bir şekilde dönmüştüm. Hemen bir çırpıda gönül rahatlığıyla, Asya'yla zaman geçirmediğime üzülmeden işlerimi yaptım. Hatta kendime bir hobi bile buldum. Nihayet kendim için bir şeyler yapıyordum. kızım mutlu ben mutluydum. Kendimi tatilde gibi hissettim. Almaya gittiğimde biraz ağlamıştı. Neler oluyor der gibiydi. Elindeki bebeği bırakmak istemedi. Uykusu çok gelmişti. Eve geldik, bebek için biraz ağladı sonra uyudu. Bugün sabah bırakmaya gittiğimizde, bebeği göstererek içeri aldılar arkamdan ağladı sanırım. Bende eve geldiğimde dünkü gibi değildim. İçimde bir burukluk, bir kasılma, hafiften bir kramp durumları... Kızımı özlemiştim.
Almaya gittim yine biraz ağlamıştı ama mutluydu. Beni gördüğü için sanırım. Kreşle ilgili her sorumuza olumsuz yanıt veriyor. Gitmek istemediği her halinden belli. Anne seni çok seviyorum, seni çok özledim diyor sıklıkla. Arada bir benim okulum diyor ya da arkadaşlarının adlarından bahsediyor. Ama benden ayrılmak ona çok zor geliyor tabi bana da ondan ayrılmak. Az önce uyutmaya çalışırken söyledikleri ise beni yıktı. Hiç yapmadığı bir şey yaptı. Ve aniden ağlamaya başladı. okuldan bahsederek, bırakma anne, arkadaşlarla oynamıyacam gibi şeyler söyledi. Bir de "ablalar kızar" dedi. Ablalardan öğretmenleri mi kastediyor bilemiyorum. Acaba ağladığı için kızdılar mı? Eğer öyleyse, ne yaparım. Doğduğu günden beri neredeyse hiç ağlatmadan büyüttüm ben bebeğimi. Şimdi hiç tanımadığım insanların eline attım. Acaba çok mu erken davrandım. Daha zamanı var mıydı? Ama hangi yaşta olursa olsun ilk ayrılmada ağlayacaktır diye düşünüyorum. Benim sıkıntım doğru yer mi seçtim acaba? Burası evimize en yakın ve bu civardaki en düzgün yer. Yani umarım öyledir. Söz konusu kızım olunca güvensizlik diz boyu.
Keşke elimde olsa kimseye bırakmasam bebeğimi. Ama bana yapışık büyümesini de istemiyorum.Hem eninde sonunda işe başlamam gerekecek. Annelik ne kadar zor. Yarın ne yapacağız bilemiyorum eminim sabah evden dahi çıkmak istemeyecek. Dilerim Allah hayırlısı neyse onu bize yaptırsın. Ona zarar verecek herhangi birşey yapmak istemiyorum.

15 Şubat 2013 Cuma

Güzel Bir Blog

Çocuklarla birlikte hatta tek başınıza yapabileceğinin çok güzel faaliyetlerin olduğu bir blog buldum. Belki bileniniz vardır. Ben çok beğendim ve paylaşmak istedim.

http://kiflieslevendula.blogspot.com/

Sevgili Bahar'ın Mimi


Mim:Hangi Şekilde Kitap Okursunuz?

Kitap okumak küçük yaşlarda kazandığım bir alışkanlık. İlkokul bire giderken annemin verdiği harçlıkla çok uzak olan okul yolundaki kitapçıdan her gün bir küçük kitap aldığımı hatırlıyorum. İlkokul üçte başka bir yere taşındık. Bir arkadaşımla ilçe kütüphanesine gidip üye olduk ve o günden sonra hep okudum. Kütüphanede zaman geçirmeyi çok severdim. Birçok kitabın yerini bilirdim. Üniversitede Ankara'da bir ödev için Milli Kütüphane'ye gitmem gerektiğinde önce çok sevindim. Orası çok büyüktü ve ben kitapların arasında dolaşacaktım onlara dokunup seçecektim. Ama hayal kırıklığına uğradım tabiki. Onlara dokunmak ne kelime göremiyorsunuz bile. Ben kütüphanede kitap koklamayı severim.
Rahmetli babam bazen çok roman okuyorum derslerimi ihmal ediyorum diye kızardı. Battaniye altında okuduğumu hatırlıyorum. Ben en çok biyografi okumayı severim. Yaşanmış hikayeler beni hep çok etkiler.
Asya'dan önce çalıştığım dönemde metroda okuyordum. Sabah akşam metroda giderken çok kitap bitirdim. Bazen evde de okurdum ama daha çok yolda. Son iki yıldır pek okuyamıyordum. Bir kaç çocuk yetiştirmeye dair kitap dışında. Birazda bu yüzden bıkkınlığım. Geçen hafta yeni bir kitap aldım. Ve yutar gibi okumaya başladım. Ama sadece Asya uyurken ve onu uyuturken okuyabiliyorum. Çünkü kesinlikle okutmuyor ben okuycam diye elimden çekip alıyor. Çok özlemişim kesinlikle ve okumak istediğim çok kitap var. Dilerim çocuklarım da severler kitapları.

Günde Bir Sigara Çok Mu?

Ben günde bir tane sigara içerim. Öğlene kadar işlerimi yapar, Asya'nın yemeğini yedirir, uyutur ve nihayetinde balkona çıkar ve tadını çıkara çıkara bir sigara. Sonra koşturmaya devam. O bir sigarayı içerken aklıma Cem Yılmaz'ın Organize İşler filmindeki bir repliği gelir hep. Hani Yılmaz Erdoğan ve adamlarını dövmeye hazırlanırken, golf oynuyordur ve sorar "Günde bir saat golf oynuyorum. Çok mu?" diye. Hemen hemen her içişimde bu sözü hatırlarım ve gülümserim kendi kendime. Günde bir sigara içiyorum çok mu?
O bir sigara gün içinde kendim için yaptığım yegane bir şey gibi gelir. Bütün o koşuşturmacalar arasında kendime bir ödül gibi. Bütün gün içmeyip birden içince verdiği o hafif baş dönmesini, rahatlamayı severim. Gün içinde hayata bir es gibi. Zamana bir dur gibi. Sanki bütün gün boğuluyor da o bir sigarayla bir nefes almak gibi.....

Kreşe başlıyoruz...

Evet günlerdir hatta ayladır süren kıvranmalarım sonunda nihayete erdi. Bugün aniden karar verdim ve Asyayı kreşe yazdırdım. Pazartesi yarım gün olarak başlıyor. Kreş evimize çok yakın. Hemen yolun karşısında. Daha önce kızını oraya vermiş olan bir tanıdıktan ve tanıştığım bir kaç kişiden aldığım olumlu yorumlar ve edindiğim olumlu izlenimler sonucu kesin kararımı verdim. Ama epey bir gelgitler yaşadım son bir kaç aydır.
Hem onun hem de benim için sanırım en doğru kararı verdiğimi düşünüyorum. Çünkü bu kadar evde durmak bana yeterli. Ben ev hanımı olarak yaratılmamışım onu anladım. Kesinlikle dünyanın en zor ve en nankör mesleği ev hanımlığı. Ha işe başladığında yine aynı işleri yapmıyacak mısın? diye sorabilirsiniz. Yapıcağım tabii. Hele benimki gibi suya sabuna dokunmayan bir eşiniz varsa, her işi kendiniz yaparsınız. Ama bütün gün evde oturmak bana göre değil.
Küçük meleğim, kreşteki yetkiliyle görüşmem bittikten sonra bir saatliğine orada bıraktım. Beni hiç aramamış. Tam Asya'dan beklediğim bir davranış. Çünkü Asya mutlu olduğu yerde kalmayı tercih eden, kolay mutlu olan ve kendini sıkmayan bir çocuk. Bu genleri babasından almış neyseki. İki yılı birlikte geçirmemize rağmen bana yapışan bir bebek olmadı. Bu beni çok mutlu ediyor. . Umarım hep böyle olursun. Almaya gittiğimde bana yaklaşıp "anne seni çok seviyorum" dedi ve kaçarak tekrar oynamaya gitti. Müdür artık kapattıklarını söyledi ve zorla çıkardık. O da benim kadar evde olmaktan sıkılıyor sanırım. Bakalım pazartesi neler yaşayacağız.

5 Şubat 2013 Salı

Baharla Gelen Yalnızlık...

Şubat ayının başında bir bahar havası var bugün Ankara'da. Her yer ışıl ışıl parlıyor. Sanırsın bir iki güne kalmaz çiçekler açacak. Böyle havalarda yalnızlık daha fazla acıtıyor insanın canını. Her şey cıvıl cıvılken sende konuşup gülmek dertleşmek istiyorsun. İstiyorsun ki yanında sevdiklerin olsun. Hemen elin telefona gidiyor. Kimi arasam acaba... Ama arayabileceğin herkesi zaten yakın zamanda aramışsın. Bir yere gitsem diyorsun. Biri daha iki yaşında, diğeri seninle dolaşmayı istemeyecek yaşta olan iki çocukla çok fazla seçeneğin olmadığını görüyorsun. Üstelik büyük olan almış başını çoktan çıkmış dışarı. Keşke çocuk olsam diye geçiriyorsun içinden. Yapacak bir şey yok. Kendini bilgisayarın kollarına bırakıp, tüm sevgini yalnızlığını onunla paylaşmaktan başka...
İşte ben bu yüzden soğuk kış günlerini daha çok seviyorum...

4 Şubat 2013 Pazartesi

Güzel Bir Pazar Gününün Ardından...

Dün yatana kadar oğlumla puzzle yaptığımızdan ve bugünkü yoğunluktan ancak şimdi yazma fırsatı bulabildim. Dün ailecek güzel bir pazar geçirdim. İyi bir kahvaltının ardından seni uyutup kuaföre gittim. Uzun zamandır saçlarımı sarı istiyordum ve dün kararımı uyguladım. Koktuğum gibi olmadı ve beğendim. Geldiğimde uyanmıştın, yemeğimizi yedik. Hava çok güzeldi ve hep birlikte Atlantise gittik. Elimizde lazımlığımızla tabi. Büyükçe bir poşete koyduk ve arabadan indikten sonra baban taşıdı. Biraz komik bir görüntü oldu. Gezi boyunca iki kez kullandık ve hiç kaza olmadı:))
Bir ayakkabı dükkanında şemsiyeleri görünce hemen koştun ve bir tane aldın. Orda ayyakkabı deneyen birine gittin ve "bu şemsiye ne kadar" diye tane tane sordun. Çok şaşırdım. Çünkü bu şekilde sorman onun parayla alınacağını, bir değeri olduğunu, beğendiğin her şeyi alıp gidemeyeceğini bildiğin anlamına geliyordu. Ve daha bir çok şeyin..